Hayallerim ve düşüm,
Hayatım ve yapmak istediklerim.
Hayat bir türlü bu fırsatı bana vermedi. Onca düşüm var ki, bekliyorum bana ne zamana kader gülecek diye.
Sık sık mersin Limanına giderim. Düşünürüm, seyrederim, dalarım düşlerime. Gelen-giden gemilere bakarım. Nereye gidiyorlar merak etmişimdir hep. Ya çalışanlara ne demeli? Onlar da benim gibi hayatın fırsat vermesini mi bekliyorlar? Ne büyük bir Liman burası. Acaba kaç gemi geliyor günde.
Aslında ben de Limanım. Hem de en büyük Liman. Düşüncelerim de Gemi’dir. Gelip-giderler. Zengin olmak istiyorum ben. Zenginlik benim Limanıma ne zaman gelecek beklerim yıllardır.
Acaba gelir mi? Ya gelmezse. Bu iki düşünce arasında gidip geliyorum. Zenginlik Gemisi benim Limanıma gelse. Ahh bir gelse. Elbet gelir herkesin limanına uğruyor bir kere.
Peki gemiye binip gider miyim? Ya gidemezsem? Limanımdan nasıl ayrılırım. Severim buraları terk edemem. Doğup büyüdüğüm yer burası. Şimdi karar verdim bırakamam. Yok asla bırakamam. Ya gemi ne olacak Zenginlik Gemisi , ona da binmeliyim. Görmek isterim başka diyarlar, insanlar, düşünceler, kültürler. Ama bırakamam buraları.
Aslında bırakmalı, düşünün, hayalinin peşinden gitmeli insan. Dalgaları aşarken kendini de aşmalı. Binmeliyim o gemiye.
Bu düşüncelerde kaybolmuşken Andre Gide’nin sözünü anımsıyorum birden ,
Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan, yeni okyanuslar keşfedemez.
Evet tutunduğum ne varsa bırakıyorum. Bu sözün peşinden giderek yeni okyanuslar keşfetmeye çıkacağım. Artık binmeye kararlıyım. Ve sonunda gemi beni almaya geldi. Bindim…
Hikaye tadında küçük bir kurgu.